Waters of Life

Biblical Studies in Multiple Languages

Search in "Turkish":
Home -- Turkish -- The Ten Commandments -- 11 Ninth Commandment: Do Not Bear False Witness Against Your Neigbor
This page in: -- Afrikaans -- Arabic -- Armenian -- Azeri -- Baoule? -- Bengali -- Bulgarian -- Cebuano -- Chinese -- English -- Farsi? -- Finnish? -- French -- German -- Gujarati -- Hebrew -- Hindi -- Hungarian? -- Indonesian -- Kiswahili -- Malayalam? -- Norwegian -- Polish -- Russian -- Serbian -- Spanish -- Tamil -- TURKISH -- Twi -- Ukrainian? -- Urdu? -- Uzbek -- Yiddish -- Yoruba?

Previous Lesson -- Next Lesson

TOPIC 6: ON EMİR’İN BAŞLANGICI - Allah kendisini açıklıyor

11 -- DOKUZUNCU EMİR: YALAN SÖYLEMEYECEKSİN



ÇıKıŞ 20:16
Komşuna Karşı Yalan Tanıklıkta Bulunmayacaksın!


11.1 - Dilin Gücü

Dilimiz küçük, ama inanılmaz bir güce sahip. O çoğu kez, gerek paradan, gerek kaslarımızdan, gerekse tıptan daha güçlü olabilir. Kimi kez ağzımızdan çıkan tek bir söz, koskoca ormanı alev alev tutuşturabilen bir kibrit çöpünü andırır. Fakat tersine, o aynı zamanda fırtınanın, tehlikenin bağrında tekneyi güvenlik kıyısına götürebilen bir küreğe de benzeyebilir. Diliyle yalan söyleyebilen, lânet edebilen, Allah’a küfredebilen kişi aynı dille nasıl gerçeği söyleyebilir, Allah’ı övebilir? Bu nasıl mümkündür? Haberci Yakup mektubunun üçüncü bölümünde, bizi tövbeye teşvik edebilecek etkili örnekler verir. Özellikle biz Mesih İmanlıları, dilimizden çıkan her sözü Allah’ın ışığında dikkatlice sınamalıyız. Riyakâr bir dil, kendi kendini yenilemekten aciz, bozuk bir yüreğin habercisidir.


11.2 - Kutsanmanın Gerekliliği

Kutsal Ruhu aracılığıyla dilimizi arıtıp düşünce yapımızı yenileyecek, böylece bizi kendi gerçeğiyle dolduracak olan İsa’ya ihtiyacımız var. Görevi, Allah huzurunda durarak insanları Üçlük’te bir olan Allah’la barıştırmak olan rahip-peygamber İşaya, bir vahiy görümü anında dehşete kapılarak haykırdı: “... ‘Vay başıma! Çünkü helak oldum, çünkü ben dudakları murdar bir adamım ve dudakları murdar bir halkın içinde oturmaktayım; çünkü gözlerim Orduların RABB’İNİ gördü.’ O sırada bir Seraf kendisine uçarak geldi. Elinde, maşayla sunaktan almış olduğu bir kor vardı. Onunla ağzına dokunup dedi: ‘iste, senin dudaklarına bu dokundu, fesadın kaldırıldı, suçun bağışlandı.’” (İşaya, 6:5,7)

Bir insan ancak Allah’la karşılaştığında, doğru biri olmadığını, dolandırıcılığını, kendi kendini aldattığını anlar. Bir anda Allah’ın gerçek ve hepimiz için ölçüt olduğunu görür. Oysa bizler yalan, kötülük ve iğrenç bir kurnazlıkla doluyuz. Kutsal Allah’la karşılaşmadığı sürece kişi yüzeyseldir. Petrus, İsa’nın önünde diz çökmüş, O’na, “Rab, git yanımdan, ben günahlı bir insanım” diye seslenmişti. Yüce Allah’ın yakınlığına dayanamamıştı. O’nun önünde tüm kusurlarıyla çırılçıplak kaldığının farkındaydı. Ama nasıl Rab, tövbe edişi ardından İşaya’yı elçi olarak atadıysa, İsa da çaresizliğini itiraf eden Petrus’u “insan balıkçısı” kıldı.

İsa Mesih’in bedene girmiş Gerçek oluşu, O’nun Ruhu’nun da, Gerçeğin Ruhu olduğunu gösterir (Yuhanna, 14:17). Her yalan, yarım gerçek, dedikodu, iftira O’nu üzer. Allah yalan söylemez; O arıdır, verdiği söz gerçekleşir. O, bizi yenilemek istiyor, alçakgönüllü bir sevgiyle gerçeğe uygun yaşamaya eğitiyor; sevgiyi gerçek anlamda yaşamaya özendiriyor bizi. Kim bir insana bir gerçeği acımasızca yüzüne vurursa, onun bir katilden farkı kalmaz. Bir başkasıyla yumuşakça konuşup gerçeği dile getirmeyen kişi ise, sevgisine karşın yalancının biridir. Bir insanı yüzüne karşı öven, yücelten, göklere çıkaran, ardından da onun hakkında demediğini bırakmayan biri çok daha tiksindiricidir.


11.3 - Her Yalanın Kaynağı

Üçlük’te tek olan Allah, Hak, Gerçek ve Doğruluğun ta kendisidir. Mesih buna karşılık Şeytan’a, “Yalancı”, “Yalan babası”, “Başlangıçtan beri katil” diyor. Onu aynı zamanda “Kötü”, “Bu dünyanın prensi” ve “Kendisinden gerçeğin kaynaklanmadığı” olarak niteliyor.

Gerçeği çarpıtmak ve bunu bir soruya dönüştürmek yoluyla “Kötü”, Havva’yı aldattı, Allah’ı yalancı olarak gösterip Havva’nın O’na güvenini sarstı. Havva’nın yüreğinde kibir ve Allah’a karşı isyan baş gösterdi.

İsa, vaftizinin hemen ardından, Kutsal Ruh tarafından çöle sevk edildi. Orada Şeytan’ın denemesinden geçmesi gerekiyordu. Dua ve oruçla dolu kırk gün kırk gecenin sonunda, İsa Şeytan’a direndi. Buna karşın o, şüphe dolu sorularla İsa’ya karşılık verdi: “Eğer Allah’ın Oğlu’ysan...” Halbuki, “Sen Allah’ın Oğlu’sun” demiş olsa, gerçeği itiraf etmiş olacaktı. Bunun yerine İsa’yı, Allah’ın Oğlu oluşunda kuşkulandırmaya yeltendi. İsa, onun bu saldırılarına kendi düşünceleriyle cevap vermedi; Şeytan ile tartışmaya da girmedi. Sadece, “Yazılmıştır” dedi ve her türlü şeytani yalan ve çarpıtmaya karşı vahiy sözünü kullandı. Allah’ın vahyedilmiş sözüne güvenip ona tanıklıkta bulunmaktan başka, “Yalan babası”na karşı kullanılabilecek metot yoktur.

Şeytan Kutsal Kitap’ı şaşılacak derecede iyi tanıyor. Her seferinde bütünden çıkarıp Kutsal Kitap ayetleri aktardı, onlarla saldırdı. Amacı, İsa’yı Babası ile çelişkiye düşürmekti. İsa ona yeniden Allah’ın sözüyle cevap verdi: “Allah’ın olan Rabb’i sınayamazsın.” Böylece O, Tanrısal gerçeğin ışığında açığa çıkardı.

Allah’ın Oğlu ve Şeytan arasındaki bu savaştan anlıyoruz ki; Kötü, beceriksiz ve çıplak yalanlar söylemiyor; sözleri büyük oranda gerçeği içeriyor. Ama son derece belirleyici bir noktada bunlar birer yalan, saptırma, sahtekârlık, Allah ve Oğlu’na karşı bir isyan olarak gösteriyor kendisini.


11.4 - Güçlü Yalanlar, Büyük Sapıklıklar

Büyük dünya görüş ve felsefeleri, dinler de sırf yalan içermiyor; yapıcı, büyüleyici program ve çözümler sunabiliyorlar. Fakat yanlış olan, tutulan yön ve temel görüştür. Bu tür ideolojilerin içerdiği kısmi gerçekler aslında etkin sapıklıkları, sapık görüşleri destekliyor. İslâm, bazılarına göre, Eski ve Yeni Antlaşma’dan ağız yoluyla (şifahen) aktarılmış gerçekleri içinde bulunduran doğal bir dindir. Oysa çarmıha gerilen Allah’ın Oğlu tüm Müslümanlarca şiddetle reddediliyor. Bu da gösteriyor ki, milyonlarca insanı İsa’dan uzak tutan bir aldatmacaya hizmet ediliyor. Komünizm, hümanizm ve diğer birçok ideoloji de, ustalıkla hazırlanmış yalanlarını gerçekle karıştırarak insanları tansızlığa sürüklüyorlar. Kutsal Kitap’ın ayetlerini metin içindeki doğal bütünlüğünden ayıran, kendi çabalarıyla kurtuluşa ermek isteyen, İsa’yı tek yol ve gerçek olarak kabul etmeyen mezhep, kilise ve topluluklar da yalnızca din saptırıcılarıdır. Gerçeğin tek anahtarı, çarmıha gerilip ölümden dirilen İsa’dır. O’nun önünde her insan yalancıdır. O’na iman eden, aklanır, yalan ormanından sıyrılabilir.

Radyo, basın yoluyla yığınlara aktarılan, sağda solda yapılan konuşmalarda sarf edilen yalanlar her türlü tasavvurun üstündedir. Tabii, böylesi nutuk ya da “konferanslar” basit yalanlar biçiminde sunulmuyor; tam tersine kitle psikolojisinin en son verilerine göre hazırlanıyor, dinleyicilerin ya da izleyicilerin tepkisine göre planlanıyor. Hoşa gidebilecek yerler vurgulanmakta, iç açıcı olmayan konularsa, ya önemsiz birkaç sözle geçiştirilmekte, ya da es geçilmektedir. Muhalifler yerin dibine batırılmakta, kişi kendi partisini en büyük kurtarıcı olarak sunmaktadır. Konuların böylesine ölçüsüzce tasviri, kendi kendinin hayranı olma sonucu doğuruyor; amaçlı yanlış bilgilendirme, nefret yaratıyor, zekice hazırlanmış çarpıtmalar insanları kin ve nefretle dolduruyor.


11.5 - Günlük Yalanlar

Yalan sadece politikaya egemen değil, günlük yaşamda da sürekli iyiye kötü, kötüye iyi deniliyor. Kahve, çay sohbetleri adeta yalanın kuluçkaya yattığı yerleri andırıyor. Ciddi konuşmalar için düzenlenen toplantılar bir anda orada bulunmayanların çekip çekiştirildiği, kendileriyle alay edildiği dedikodu ortamına dönüşebiliyor. Sözü edilen kişi aniden odaya girdiğinde, sohbet konusu şimşek hızıyla değiştiriliyor. Çocukluğumuzdan bu yana hepimiz ikiyüzlülüğe alıştık. Belki çok kaba, aptalca yalanlar söylemiyoruz; ama gerçek çoğu kez dilimizde çarptırılıyor, eksik ifade ediliyor. “Yalan babası” sandığımızdan daha çok etkiliyor bizi. Kararlılıkla tövbe etmeli; saptırmalarımızı, çarpıtmalarımızı itiraf etmeli, günah olarak görmeliyiz. Başkaları hakkında, yanlarında nasıl konuşuyorsak, her zaman aynı üslûpla konuşmalıyız. Sırasında “sohbete” bir son vermeli ya da söz konusu kişi hakkında sarf edilen sözlerin açıkça kendisine de bildirilmesini istemeliyiz. Saldırıya uğrayan bir insanı savunmak, onun suçsuzluğunu dile getirmek kolay iş değildir, cesaret gerektirir. Dokuzuncu Emir, akıntıya karşı yüzen balıklara benzememizi istiyor bizden.

Aniden tavır almak zorunda kaldığımız, ama gerçeği bir başkasını incitmeden ya da onurumuzu kaybetmeksizin söyleyemeyeceğimiz zor bir duruma düşebiliriz. Böyle hallerde ya zorunlu yalanlar uydurur, ya da gerçeği yarım yamalak ifade ederiz.

Yalan, tüm bir toplumu zehirler. Kimse kimseye tam olarak ne inanır, ne de güvenir. Herkes muhatabının, söylediğinden başka şeyler düşündüğünü önceden kabullenir. Güvensizlik, insanları birbirinden ayıran saydam duvar gibidir. Yalan bizi yalnızlığa sürükler; yürekte için için yanan, beklenmedik bir anda bilince sıçrayan bir ateş gibidir o. Yalanlarını, karalamalarını, iftira ve hilelerini açıkça itiraf edip kurbanlarından af dileyebilme gücünü İsa’dan alan kişiye müjdeler olsun! Böylesi bir zihniyet değişimi çevremizi arıtır, güven yaratır, kibrimizi yok eder.


11.6 - Kim Bir Başka İnsanı Gerçekten Anlıyor?

Kardeşimiz insanı, onu Allah’ın değerlendirdiği gibi anlayıp anlayamadığımız sorusunu kendimize yöneltmeliyiz. İsa şu önemli öğretişte bulundu: “Başkasını yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız. Başkasını nasıl yargılarsanız, siz de aynı yoldan yargılanacaksınız. Hangi ölçekle ölçerseniz, size de aynı ölçek uygulanacak. Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği fark etmezsin? Senin gözünde mertek varken, nasıl olur da kardeşine, ‘izin ver de gözündeki çöpü çıkarayım’ dersin. Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.” (Matta, 7:1-5) Dağdaki Vaaz’ın buyruğunu kavrayıp kabul eden kişi, durulur; başkalarını reddedip tenkide kalkışmadan önce kendi kendisini eleştirir. Karşımızdaki insanın, gözdeki çöp büyüklüğünde hatalar yapmış olması mümkündür; ama bu, kendi gözümüzde koskoca mertek büyüklüğünde çöp dururken onunla uğraşmamızı haklı çıkarmaz. Kastedilen, kin, hırs, kıskançlık, eğrilik, Pazar gününü kutsamamak ve ana babayı yeterince sevmemek gibi günahlardır. Kendini inkâr edip Kutsal Ruh’un yaşamına işlemesine izin veren bir insan, kibirle başkalarını reddetmek, hakir görmek yerine, onlara nasıl yardım edebileceğini düşünür.

Kimse kimseyi adil bir şekilde değerlendirmez. Onun ne doğuştan gelen özelliklerini, ne de nasıl bir çevrede yetişmiş olduğunu biliriz. Onun çektiği tüm zorlukları yaşamış olsaydık, yerimiz neresi olurdu, diye sormalıyız kendimize. “Yakının olan insanı kendin gibi sev” emri, özellikle bir başka insanı değerlendirme aşamasında önem kazanıyor.

Burada karşımıza “yemin” sorunu çıkıyor. Kim her şeyi dosdoğru görüp işittiğini, kavradığını iddia edebilir? Gerçeğin tümünü, Allah’ın gördüğü gibi görüp kavramak imkânsızdır. Değerlendirmelerimiz, her ne olursa, olsun eksik kalmaya mahkûmdur.


11.7 - Gerçeği Nasıl Söylemeliyiz?

O halde ne yapmalıyız? Yalana iyi, gerçeğe kötü mü diyelim? Asla! Tanık olarak mahkeme karşısında sürekli gerçeği söylemek zorundayız. Belki sorulandan fazlasını, bilgimizin ötesindeki şeyleri söylememeliyiz. Kardeşlerimize ihanette bulunmamak, onları gereksiz yere sıkıntıya sokmamak için, bilgelik dilemeliyiz. Özellikle baskı dönemlerinde, Mesih İmanlıları yalana başvurmadan dosdoğru gerçeği söyleyebilmek için Tanrısal lütfa ihtiyaç duyarlar. Topluluğun diğer üyelerini tehlikeye düşürmemek için ruhsal yönelti bizim için zorunludur. Gerçeğin Ruhu’nu tanımadıklarından dolayı imanlı olmayanlar çoğu kez bizim yalan söylediğimizi sanır. Sürekli gerçeği konuşmamız için Kutsal Ruh’un bizi yönlendirdiğini anlayamazlar. Günlük yaşamda -okulda, ailemizde, işimizde- bir insanın tek yönlü bir biçimde salt yanlışlarını eleştirmek yerine, onun iyi yanlarını ortaya koymaya çalışmalıyız. İnsanlar hakkında iyi şeyler düşünmemiz gerekir. Pavlus diyor ki: “Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolayca öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz. Sevgi haksızlığa sevinmez, ama gerçek olanla sevinir. Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi ümit eder, her şeye dayanır.” (I. Korintliler, 13:4-8)

Böylesi bir ruha sahip olan insandan yıkıcı bir hüküm gelmez. O, tüm gücüyle karşısındakine yardım etmek, onu anlamak ve düzeltmek uğraşındadır. Mesih İnancında büyük bir ruhsal olgunluğa kavuşmuş Efes İmanlılar Topluluğu’na yazdığı mektubunda Pavlus şöyle sesleniyordu: “...Yalanı üzerinizden sıyırıp atın. Her biriniz komşusuyla gerçeği konuşsun. Çünkü hepimiz aynı bedenin üyeleriyiz.” (Efesliler, 4:25) Sevgide verilen gerçeği bulma ve dile getirme savaşımı, Kutsal Ruh’ta belirleyici bir olgunluğa erişmiş olsa bile, bizi asla bırakmaz! Tersine, Şeytan, İmanlıları devamlı yalan söylemeye, yargıda bulunmaya, farklı düşünenleri reddetmeye kışkırtır. İsa’yı bile denemeye düşürmek isteyenin bizi rahat bırakacağı düşünülemez. Bu nedenle Pavlus sözüne şöyle devam ediyor: “...Rab’de ve O’nun üstün gücüyle güçlenin. İblis’in hilelerine karşı durabilmek için Allah’ın sağladığı bütün silahları kuşanın. Çünkü savaşımız insanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlıklara, bu dünyanın karanlık güçlerine, kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal ordularına karşıdır. Bundan dolayı, kötü günde dayanabilmek, gerekli olan her şeyi yaptıktan sonra yerinizde durabilmek için Allah’ın bütün silahlarını kuşanın.” (Efesliler, 6:10-13)

Tanrısal sevginin elçisi Yuhanna, insan yaşamındaki yalanın nerede kök saldığını bize gösterir: “İsa’nın Mesih olduğunu inkâr eden yalancı değilse, yalancı kimdir? Baba’yı ve Oğul’u inkâr eden, Mesih-karşıtıdır.” (I. Yuhanna, 2:22) “Allah’ın Oğlu’na inanan, yüreğinde Allah’ın tanıklığına sahiptir. Allah’a inanmayan ise, O’nu yalancı durumuna düşürmüş olur. Çünkü Allah’ın kendi Oğlu’yla ilgili tanıklığına inanmamıştır.” (I. Yuhanna, 5:10) Yalnızca gerçeğin merkezinde yaşayanlar, doğru ve dürüst bir yaşam sürebilirler.


11.8 - Kuran’da “Allah’ın Hilesi”

İslâm, Gerçeğe ilişkin olarak da farklı bir ruhu içeriyor: “(Onlar) hile yaptılar, Allah da hile yaptı; Allah hilecilerin en üstünüdür” (Ali İmran, 54). -Farklı çevirilerde başka şekillerde yazılmasına rağmen anlam olarak aynı ifadeyi içermektedir- “Hile yapanlar”, İsa’yı çarmıha germek isteyen Yahudilerdir. Oysa Allah onları -İslâm’ın iddiasınca- aldatarak, İsa’yı çarmıha gerilmeden diri olarak yanına yükseltti. Allah’ın bu büyük hilesi sayesinde İsa çarmıhlanmaktan kurtulmuş oldu. Çarmıh konusundaki öğretiyi geçersiz kılma uğraşında bir sonuca varabilmek için, Allah bile hile yapan birine dönüştürülebilmektedir. Allah hakkındaki bu anlayış, kişisel hedeflerini gerçekleştirmek, dinlerini yaymak isteyen “imanlıların” her türlü çareye başvurmalarını mümkün kılıyor.


11.9 - Yaşam Boyu Yalan ya da Tanrısal Gerçek

Çarmıha gerilip Dirilen’i Kurtarıcı ve yaşamının Rabb’i olarak kabul etmeyen kişi, Gerçeğin Ruhu’nu alamaz. Onun yaşamı yalan, yanlış ve kendi kendini aldatmadan ibarettir. Gerçek Başkâhin sıfatıyla İsa kendi kanını, helâk olmak üzere olan günahlılar ile tövbeye hazır yalancıların suçlarına kurtulmalık olarak sundu. Dirilişinden sonra, beklemekte olan izleyicilerine Pentekost günü, ateşten diller biçiminde görünen, Gerçeğin Ruhu’nu gönderdi. Bununla O’nun amacı, neyi yeniden yaratmak istediğini göstermekti: O bize Mesih’in Kurtarışını duyurup sevgi yoluyla gerçeği söyleyebilmemiz için yeni bir dil bağışladı. Böylece Baba’yı, Oğul’u, Kutsal Ruh’u ve O’nun mükemmel Kurtarışını itiraf ediyoruz. Bizim gibi onların da yeni baştan yaratılıp Mesih’te yaşamaları için kardeşlerimize dualarımızda yer veriyoruz. Dua edip kendisine gerçeği söyleyen bir dostu olan insan ne mutludur! Bu dost, onu sürekli öven bin “dosttan kılıp gerçeği söylemeye yöneltmesini dileyelim. O bize ne” daha hayırlıdır kendisi için. O halde, İsa’dan bizi dürüst insanlar yi buyurmuştu? “Evet’iniz evet, hayır’ınız hayır olsun. Bundan fazlası Şeytan’dandır.” (Matta, 5:37).

www.Waters-of-Life.net

Page last modified on March 12, 2014, at 09:14 AM | powered by PmWiki (pmwiki-2.3.3)