Waters of Life

Biblical Studies in Multiple Languages

Search in "Turkish":
Home -- Turkish -- The Ten Commandments -- 05 Third Commandment: Do Not Take the Name of God in Vain
This page in: -- Afrikaans -- Arabic -- Armenian -- Azeri -- Baoule -- Bengali -- Bulgarian -- Cebuano -- Chinese -- English -- Farsi -- Finnish? -- French -- German -- Gujarati -- Hebrew -- Hindi -- Hungarian? -- Indonesian -- Kiswahili -- Malayalam? -- Norwegian -- Polish -- Russian -- Serbian -- Spanish -- Tamil -- TURKISH -- Twi -- Ukrainian? -- Urdu? -- Uzbek -- Yiddish -- Yoruba

Previous Lesson -- Next Lesson

TOPIC 6: ON EMİR’İN BAŞLANGICI - Allah kendisini açıklıyor

05 -- ÜÇÜNCÜ EMİR: ALLAHIN İSMİNİ BOŞ YERE AĞZA ALMAYACAKSIN



ÇıKıŞ 20:7
Allah’ın Rabb’in Adını Boş Yere Ağzına Alma! Çünkü Rab Kendi Adını Boş Yere Ağıza Alanı Cezasız Bırakmaz.


05.1 - Allah’ın Adı

Yaratan’ı olmaksızın insan var olamaz. İnsan, Allah’ın suretine göre yaratıldı; ama O’nu terk etti. Ta o andan itibaren, insan amaçsız yalpalayarak kaybetmiş olduğu aslını arıyor. Tanrısız insan bugüne dek, kendisine, binlerce yedek tanrı yarattı. Bu tanrıların çarpık yüzleri, ya da ışıklar saçan gövdeleri insanın korku ve özlemlerini dile getiriyor. Ne bir koruma, ne de teselli verebilen muskalara, fal oyunlarına servetler yatırılıyor. Müslüman, Allah’a, bilinmeyene saygıyla eğiliyor; kadınlar çocuk sahibi olabilmek umuduyla ermişlerin türbelerini tavaf ediyor.

İnsanoğlunun bu yalpalayışı, hedefsiz arayışı çoktan son bulmalıydı. Allah’ın insanlara yaklaşıp “Ben Yahve’yim” diyerek onlara gizli adını duyurduğu Eski Antlaşma’da apaçık yazılıdır.

Allah’ın yanan çalılıkta görünmesi, O’nun lütfunun tarihsel bir görünümüdür. Allah kendisini duyurdu, tanıttı. O’nun bu özduyurusu, Tanrı bilgisinin yüksek bir aşamasını vücuda getirdi. Eski ve Yeni Antlaşma, Allah’ın daha başka birçok özduyurusunu içerir. Kutsal Kitap’ta, Üçlük’te bir olan Allah’ın 638 değişik ad ve sıfatına rastlarız. Sami dillerinde bu sıfatlardan her biri Allah’ın bir adını tasvir eder. Allah yalnızca iyi değil, iyiliğin kendisidir. Bu adlardan her biri Tanrısal özün bir yanına işaret eder. Eski Antlaşma’da Allah’ın diğer bütün adlarını içeren ama onları aşan ad ise, Yahve’dir. Eski Antlaşma yazılarında bu ada 6220’den fazla yerde rastlanır. Yahve; Yüce Egemen, değişme bilmeyen Kutsal, tarihin güçlü Rabb’idir.


05.2 - Yeni Antlaşma’da Rab

Yeni Antlaşma’da, Yahve kendisini “Rab” olarak, Nasıra’lı İsa’da duyurdu. Melekler, Elçiler ve bütün İmanlılar topluluğu hep bir ağızdan İsa’nın Rab olduğunu itiraf ederler. O bize, Allah’ın yeni adında alçakgönüllülüğü ve sevgiyi duyurdu, dua etmesini öğretti: “Göklerde Babamız, adın kutsansın!” Baba adının Allah’ın diğer adlarının üstünde kutsanıp övülmesi için dua ediyoruz. Baba Allah’ın İsa’daki özduyurusu bizi, Yeni Antlaşma’da Tanrı bilgisinin bir üst aşamasına yerleştiriyor. İsa kendi adını değil, Babası’nın adını yüceltti; sadece O’nun yüceltilmesini istedi. Alçakgönüllüğün ta kendisi olan İsa, her an itaatle hep Babası’nı onurlandırdı. “Bunun için de Allah O’nu pek çok yükseltti ve O’na her adın üstünde olan adı bağışladı. Öyle ki, İsa’nın adı anıldığında, göktekiler, yerdekiler ve yer altındakilerin hepsi diz çöksün ve her dil, Baba Allah’ın yüceltilmesi için İsa Mesih’in Rab olduğunu açıkça söylesin” (Filipililer, 2:9-11). O andan itibaren Kutsal Ruh, Oğul Allah’ın adını yüceltiyor. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adı, Allahımız’ın gerçek özünü tanımlayan ayrılmaz birliktir.


05.3 - Allah’ın Adını Bilmek Ne Anlama Geliyor?

Cebinde belli bir adresle bir kente giren kişi rahat ve tasasızdır. O, adresini taşıdığı tanıdıklarına telefon edebilir, onları görmeye gidebilir, yardım dileğinde bulunabilir. Allah’ı tanıyan, O’nun “telefon numarası”nı (Mezmur, 50:15) bilen kişiye müjdeler olsun! “Sıkıntılı gününde seslen bana, seni kurtarırım, sen de beni yüceltirsin” diyor bu Mezmur ayeti. Rabbimiz, evde her an telefonumuzu bekliyor.

Gerçek Allah ile her buluşmamızda günahlı, yitik doğamızın çirkin yüzünü, kötülüklerimizi daha bir açık görürüz. Sözde dürüstlüğümüz, insancıllığımız, O’nun yücelik ve kutsallığı önünde anlamını yitirir. Sevgisi, günahlarımızı itirafa sevk eder. Alçakgönüllülüğü, kendini beğenmiş “ben”i yener. Allah’ın adını bilmek, çaresizliklerin farkında olanlara, O’nunla kişisel ilişki kurma şansını verir. Allah bizi yanına, kendisiyle konuşmaya çağırıyor. O’nunla birliktelik daha büyük bir güven, daha derin teslimiyet duygusu doğurur.

Büyüyen iman ve Baba’ya kesin teslimiyet, bizi tek yanlı olarak, Allah tarafından akdedilen kutsal antlaşmaya perçinler. “Ben Allah’ın olan Rab” diyerek, O bu lütfunu, üçüncü buyrukta da teyit ediyor. Allah, kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle, kendisini yaratıklarına, düşmanlarına bağlıyor, onlara koruma, tutku ve saadetini garanti ediyor. O’na iman etmek, bu bereketlere sahip olmanın tek yoludur. Yeni Antlaşma’da Allah’la yapılan bu ahit çerçevesinde bize Göksel Babamız’ın ailesine girme ayrıcalığı, İsa’nın ruhsal bedenine yerleşme hakkı verildiği duyuruluyor; bu bedenin başı İsa, organlarıysa biziz. Allah, çocuklarıyla tek bir ruh olmak, bu dünyada onlar aracılığıyla çalışmak, etkinliğini göstermek istiyor; onlara kendi adında konuşma, eylemde bulunma yetkisi veriyor.


05.4 - Allah’ın Adını Kötüye Kullanmak

Allah’ın Kutsal Kitap’daki duyurularından geniş ölçüde etkilenmiş bir dünyada yaşıyoruz. Gerçi insanlığın yaklaşık yarısı O’nun adını biliyor, ama kendilerini tam anlamıyla O’na verenler tek tük. Allah’ın somut varlığında yaşamayan kişi, yalnızca kötü mirası olarak aldığı, bilincine kesinlikle varmadığı Allah adını kötüye kullanma tehlikesiyle yüz yüzedir. Yeniden doğan Mesih İmanlıları bile dilleriyle Kutsal Ruh’u incitmek tuzağına düşebilirler. Allah’ın adı yüzeysel olarak, düşüncesizce ne kadar sık dile alınıyor! Üçüncü Emir, hepimizi Allah’ın bize duyurulup emanet edilen adını kötüye kullanmaktan sakındırıyor.

Gariptir, sözde “Hıristiyanlar”, her fırsatta Allah’ın adını ağza alırlar. “Aman Allah’ım!” “Ya Rab!” “Allah aşkına!” derken telefon oyunu oynayan çocuklardan farkları yok onların; numaralar çevriliyor, ama cevap veren yok. Çağrıldığında Allah, adını duyar; önemli olan, O’nun adını ağzımıza aldığımızda hangi düşüncelerle meşgul olduğumuzdur. Düşünmeksizin O’nun adını kullanmak, yaşamımızı Kutsal’dan ne kadar uzakta geçirdiğimizin göstergesidir.


05.5 - Allah Adının İslâm’da Kullanımı

Allah’ın adını sıkça kullanmak Müslüman bir insanın görevidir. İmanlının “temize çıkarılmasını” sağlar. Müslüman, Allah’ın adını ne kadar sık kullanırsa, günahlarının da aynı yoğunlukta bağışlanacağını düşünür. Bu tuhaf alışkanlık sayesinde, İslâm’da neredeyse, Allah adının kötüye kullanımını yasallaştıran kurallar geliştirildi. Buna rağmen o, Allah’la kişisel ilişkiden yoksundur. Duaları efendisinin adını saygıyla ağzına alan; ama onun tarafından ciddiye alınıp alınmadığını bilmeyen bir kölenin fısıltılı konuşmasını andırır. Sıkı kurallara bağlı beş vakit namaz da söz tekrarından başka bir şey değildir. Baş dua durumundaki Fatiha suresi gün aşırı beş vakit, on yedi kez ezberden okunur. 900 milyonluk İslâm dünyasında Arapça okunması gereken Fatiha’yı, 700 milyon anlamaz bile. Fatiha bu açıdan, Mesih İnancının temel duası olan Rabb’in Duası’ndan daha çok, Allah’ın adına karşı işlenen cinayetin kurbanıdır.


05.6 - Tuhaf Dualar, Değersiz Tartışmalar

İbadetlerini düşünceye yer vermeyen formüllerle yerine getirenler yalnızca Müslümanlar değillerdir. Sayısız Mesih İmanlısı -özellikle eski kiliselerde- uyutan bir tekdüzelikle dualarını okuyorlar. Kim, cevap vermeden Allah’a seslenmek cüretini gösterebilir? Kim, aklı bir başka yerde, Allah’la konuşma cesaretini gösterebilir? İçimizden biri devlet başkanı tarafından kabul edilme onuruna erse, onunla neyi ve nasıl konuşması gerektiği üzerinde önceden uzun uzun düşünür. Allah’ın gözümüzdeki değeri bir insanınkinden daha mı az? Üstün körü dua eden, Allah’a hakaret eder.

Üçüncü buyruğu çiğneyip Kutsal Ruh’u kederlendirmek tehlikesi özellikle din bilimciler için geçerlidir, O’nun varlığının dahi bilincinde olmaksızın bazıları, Kutsal Kitap’ı inceliyor, bilimsel bir nesneymiş gibi Allah ve sıfatları üzerinde tartışıyorlar. Allah hakkında kişi “tarafsız” konuşamaz. O bir nesne değil, var olan bir “şahıs”tır. Konuşmalarımızın dinleyicisi ve tanığıdır, düşüncelerimizi iyiden iyiye tanır. Allah korkusundan nasibini almamış bir ilahiyat (teoloji) öğrenimi, kişiyi üçüncü buyruğu çiğneme tehlikesine düşürür.


05.7 - Allah’ın Adında Rezilce Konuşmalar

Allah’ın adını çarpıtıp O’nunla alay eden kişiye yazıklar olsun! Allah’ın adını böylesine kötüye kullanan kişide Allah korkusu olamaz. O’nun sözüyle alay edildiğinde, birlikte gülmek yerine alaycıyı uyarmalı, O’nun onuru için tavrımızı koymalıyız. Film endüstrisinde, dinsel sözlerin etkisi herkesçe malum olduğundan, günah, cehennem kavramları her geçen gün daha yoğun ve çarpıtılmış biçimde kullanılıyor. Bu suçlar karşılıksız kalmayacaktır.

Öfke halinde, Allah’a, Mesih’e bile küfredenler az değildir. Çokları Allah’ın adında lânetler okuyor. Böyle çevresine küfürler saçan bir köylüye papaz Wilhelm Busch, “Her zaman böyle yüksek sesle mi dua edersiniz?” diye sorar. “Dua eden de kim?” der köylü, homurdanarak. “Ama daha biraz önce Allah’ın adıyla seslendiniz, O mutlaka cevap verecektir” karşılığını verir. Adam söyleyecek söz bulamaz.

Sırasında insanlara, hatta kimi ülkelerde yakın akrabalara lânet okunduğu biliniyor. Bu çirkin görünümün ardında çıplak, yüzünü gizlemeyen kin vardır. Böylesi sözler İsa tarafından cinayet teşebbüsü olarak görüldü, çünkü lânetlenen Allah’ın aslî suretidir.


05.8 - Allah’ın Ceza Tehdidi

Üçüncü buyruk son derece ciddi bir cümle içeriyor: “Allah, adını kötüye kullananı cezasız bırakmaz.” Yüce adın bilinçsiz, düşüncesizce kötüye kullanımı yanında, bencil amaçlar uğruna suçları örtbas etmek için bile bile planlı sömürüsü de söz konusudur. Yalan yere, çirkefliğini örtmek için Allah’ın adını kullanana yazıklar olsun! Allah’ın adında hileli bir iş yapıp onu gerçek diye sunmak bundan farklı değildir. Doğu’da kimse kimseye güvenmiyor, her fırsatta kullanılan yeminlerden eksik olmayan Allah’ın adı ne gerçeği, ne de şerefi garanti edebiliyor. İsa bu nedenle her türlü ciddilikten uzak yemini yasaklar, bizden günlük yaşantımızda kusursuz doğruluk ister: “Evet’iniz evet, hayır’ınız hayır olsun. Bundan fazlası Şeytan’dandır.” (Matta, 5:37)

Yalan yemin eden kişi, yalnızca insanları aldatmaya kalkmıyor, Allah’ı da aldattığını sanıyor. Üçüncü buyruk böylesi yeminlerden sakındırıyor: “Allah, adını kötüye kullananı cezasız bırakmaz. Bundan ötürü Rab korkusu, bilgeliğin başı (başlangıcı) dır.” Kendisine karşı günah işlememek için Diri Allah’tan çekinmeliyiz.

Allah’ı ve adını bilmesine rağmen sıkıntı anında O’nu çağırmak, O’nun irşadını beklemek yerine falcılara giden, bu yolla geçmişin, günün, yarının sırlarını bilmek isteyen kişi, Allah’ın gözünde bir iğrençliktir. (Tesniye, 18:9) Sihirle, tılsımla uğraşan kişi, Allah’ın halkının arasından söküp kurutacağını bildirdiği mahvolmuşlar kervanına katılır. (Levililer, 20:6) Ölülere “danışmak”, ruhlarla, cinlerle bağlantıya girmek çabaları da buna dahildir. Bu cinsten suçlar insanı Allah’tan ayırır, ona gökle ilgisi olmayan yabancı bir “vahiy” kaynağı sunar. Bu insan, kendisine sadık hanımının adında ve onun parasıyla boşanıp metresine giden birini andırır. Rab, bu tür karanlık işlerle meşgul olanların uygulamalarına “ruhsal zina” diyor. (Levililer, 20:6) Kendisini bu yola kaptırmış halk ya da toplulukların O’nun katındaki adı ise, “zani (zina eden) kuşak”tır.

Afrika’da, Asya’da insanlar, para, koruma ve servet getireceği sanılan muskalar taşıyor. İş gezisine çıkanlara uğur getirmesi, eş arayanlara uygun birinin bulunması için özel mektuplar yazılıyor. Şaşırtıcı değil bu; çünkü söz konusu halklar Allah’tan habersiz. Bugün kitle iletişim araçlarında şaka yollu bile olsa, sihir, falcılık sahnelerine yer verilmesi, şeytanın yığınlara sızma girişimidir. Sanki cehennem, kapılarını açıyor. Rabb’in bu konudaki uyarıları son derece açıktır. Tanrısal uyarıların tersine davrananlar, kendilerini Allah’tan ayırıp O’nun düşmanlarına katılıyorlar. Onların yürekleri günden güne taşlaşıyor; çünkü can, sahibinin emrindedir artık. Sihir, ruhların yardımıyla gerçekleşen iyileşmeler kalıcı değildir, beraberinde yeni yükler, bağlar getirir. İsa, bu esirleri bile kurtarabilir. Fal aracılığıyla bahtını öğrenmeye çalışan, din kisvesi altında bedenine şişler sokup çıkaran kişi, cehennemin yolunu tutmuştur.

Hindistan’da “günün gelişimini” misafirlere duyurmaya hazır falcıların beklediği sayısız otel vardır. Orta Doğu’da küçük çocuklar, hatta otomobiller, kamyonlar bile Kötü’nün ilişmesinden emin olmak için nazar boncukları taşırlar. Avrupa’da da felaketlere karşı korunmak amacıyla, otomobillere takılan maskotlar, kapı üstlerine asılan nallar günlük yaşamın alışılmış sahnelerindendir. Allah tüm bu adetlerden iğrenir; çünkü kişi O’na, Yaratan’a değil, karanlığın güçlerine inanmaktadır.


05.9 - Allah’a Küfredenler

Allah’a ve Mesih’e lânet edilen yerde, bilinçli bir şekilde Yaratan’a isyan edildiği, büyüyle tanrısal egemenliğin yıkılmak istendiği bir yerde, Allah’ın adı en çirkin surette kötüye kullanılmaktadır. Şeytan, Allah’ın ilk ve asıl düşmanıdır. Bile bile Allah’a küfreden, İblis’in hükmündedir, onun tarafından yönlendirilir; onun ruhu, karanlığın hükmü altındaki bilinç altından adeta bir kir deryası gibi sırıtır. Böyleleri ruhsal açıdan kör olmalarına karşın, dindar davrandıkları iddiasındadırlar, aynı zamanda da Allah ve Mesih’ine karşı savaşırlar. (Yuhanna, 15:19-21; 16:1-3). Yahudiler Allah’a küfrettiği savıyla İsa’yı çarmıha gerdiler, O’nun Allah’ın Oğlu olduğunu itiraf ettiği gerekçesiyle Stefan’ı taşlayarak öldürdüler. Aralarına gelmiş olan Kutsal’ı dindar bir gayretkeşlikle aşağıladılar, yüzüne tükürüp tokatladılar. Eski Antlaşma halkının ruhanileri Rableri’ni tanımak yerine çarmıha çivilediler.

Din tutucuları genellikle kördür. Çoğu Müslüman, İsa’nın çarmıha gerildiğine inanmanın, Allah’a küfretmekle bir olduğu inancındadır. Ferisilerin amansız kini, bu kez kendisini Kuran okuyucuları vasıtasıyla gösteriyor. Dindar Müslümanın ruhu Kutsal Üçlük’le savaş içindedir; onun çarmıh (haç) a duyduğu nefret tarif edilemez. Karanlık, onun aracılığıyla Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’a nefretini kusuyor. İsa Mesih’in eşsizliğini Hinduizm de reddediyor. O’nu sayısız tanrılardan biri olarak görüyor. Yahudilerin büyük çoğunluğu gerçek Mesih’i bugün de kabul etmiyor.

Bir süreden beri Mesih inancını terk etmiş belirli bir çevre, sefahat alemlerinin düzenlendiği, kurban kanının akıtılıp Şeytan’a Allah gibi ibadet edildiği merasimler düzenliyor. Rabb’in Duası’nı bile şeytani bir biçime sokuyorlar. “Karanlığın prensi” kendisinin Üçlük’te bir olan Allah tarafından kurtarılmasına izin vermeyen herkese pençesini uzatıyor. Cehennemin diş geçiremediği tek sığınak İsa Mesih’tedir. İyi Çoban buyuruyor. “Koyunlarım sesimi işitir. Ben onları tanırım, onlar da beni izler. Onlara sonsuz yaşam veririm; asla mahvolmayacaklar. Onları hiç kimse elimden kapamaz... Ben ve Baba biriz” (Yuhanna, 10:27-30).

Çok sayıda siyasetçi, sanatçı, sporcu başka ruhlardan medet umuyor, tanınmış falcıların kapısını çalıp sihir, büyü yoluyla nüfuzlarını artırmayı düşlüyorlar. Bu arada Allah’ın adını anmalarına rağmen, bilerek ya da bilmeyerek, Diri Rab’le savaşıyorlar. Nietzsche, “Allah artık ölüdür!” dedi. Kendi Yaratan’ına, Kurtarıcısı’na karşı çaresiz, öfkesinde bir harabeyi andıran ruhunu, iblis mekân tutmuştu. Bugün de milyonlarca insan, sanki Allah yokmuş gibi yaşıyorlar. Onlar kendilerini aldatmakta, kör cahilliklerinde koşar adım uçuruma yaklaşmaktadırlar. Allah’ı her türden inkâr, küfür, Nirvana’ya iman, insanın kendi kendisini aldatmasıdır.

Üçüncü emre ilişkin, Yahudilerin kendilerine has bir yorumu var. Allah’ın eşsiz adını bilmeden yanlış telaffuz etmemek için Yahve adına, Allah’ın bir başka adından (Adonay) bir sesli yerleştirdiler. Böylece İbranice’de farklı sözcükten doğan “Yehova” adı ortaya çıktı ki, Allah’ın asıl adı olmayıp Yahve’ye şifre vazifesi görür. Üçüncü emri hata sonucu çiğnemek ve cezaya uğramak korkusu onları bu tutuma sevk etti. Şimdi sormalıyız kendimize: En iyisi, Allah’ın adını hiç mi ağzımıza almayalım? Yargıya düşmemek için Allah’ın adını en doğru nasıl kullanabiliriz?


05.10 - Allah Adının Doğru Kullanımı

Üçüncü Emir, yalnızca Allah’ın yasak ve uyarılarından ibaret değildir; aynı zamanda büyük bir vaadi de içerir: “İman, sevgi ve şükürle kullandığın takdirde, Rabb’in olan Allah’ın adını boş yere ağzına almış olmazsın.” Senin iman tanıklığın aracılığıyla Rab, yaratıcı-bağışlayıcı gücünü başkalarında da göstermek, onları yenilemek istiyor. Allah adı, dilediğimizce kullanabileceğimiz bir tılsım, büyü malzemesi değildir. Diri Rab, kendi adı vasıtasıyla, yine kendi istemine göre davranır. Bu, Allah’ın sınırsız gücünü içeren bir addır. Petrus, kötürüme: “Nasıralı İsa Mesih’in adıyla, yürü!” dedi. (Elçilerin İşleri, 3:6) Daha sonra Yüksek Kurul önünde, “Bu adam... İsa Mesih’in adı sayesinde önünüzde sapasağlam duruyor” karşılığını verdi (Elçilerin İşleri, 3:16; 4:10).

Allah’ın adını yeniden öğrenmeliyiz. Yeni Antlaşma’yı Yunanca aslıyla ezbere bilen ünlü din bilimci Schlatter, yaşamının sonuna doğru kaleme aldığı eserine, “İsa’yı tanıyor muyuz?” başlığını verdi. Rabbimiz’i daha iyi anlamayı öğrenmeliyiz. Dua ederek O’nun sözünü okumak, çalışmak, duymak, Kutsal Kitap üzerinde derinlemesine düşünmek, bunun ilk ve vazgeçilmez şartıdır. O zaman Allah, -sözü aracılığıyla- bizimle konuşur.

Gerek Eski Antlaşma’nın, gerekse Yeni Antlaşma’nın kimi bölümlerini ezberlemek son derece yararlıdır. Allah’ın sözü güç ve bilgelik kaynağıdır. Belleğini, bilinçaltını Allah’ın sözüyle doldurana müjdeler olsun! İman yolunda sadakati herkesçe bilinen kişilerin tanıklıkları, yaşam öyküleri de Allah’ın adını ve tasarrufunu daha iyi anlamamıza yardımcı olur, imanda derinleşmemizi sağlar. Allah’ın sözünü düzenli çalışmak bizi mutlu kılar. Bu mutluluğu başkalarına da iletebiliriz.

Allah’a kulak veren kişi, artık tek başına yaşamaz; o, alemin Rabb’ini tanımakta, onunla konuşabilmektedir. Bize Kutsal Kitap aracılığıyla konuşan Allah’a, biz duayla cevap veririz. Günahlarımızı, dert ve sıkıntılarımızı Allah’a, Evrenin Yaratıcısı’na söyleyebiliyoruz. Bu, ne büyük bir ayrıcalıktır! O’nun bizim için sürekli zamanı var; can kulağıyla bizi dinler. Göstereceği yol, bir ruhbilim uzmanı, ya da hekimin öğütlerinden çok daha değerlidir. Tanrı bizi, bedensel babamızdan çok sever. O, İsa’nın kurbanlık ölümü sayesinde günahlarımızı affediyor, Kutsal Ruhu aracılığıyla sonsuz yaşam gücü bağışlıyor.


05.11 - Allah’a Hamt etmek

Açıkça, yürekten Allah’a hamt ediyor ve şükrediyor muyuz? Yüce, Babamız; Oğlu, Kurtarıcımız; Kutsal Ruh da, bizi avutandır. Bir kölenin korkusu ya da belirsizlik değil; hediye almış çocukların sevinci ibadetimizin ruhudur. Ön plana çıkan, kurtarılanların şükrü, günahlarından diriltilenlerin tarifsiz mutluluğudur, Allah’a hamt etmesidir. Çünkü onlar şimdi, Üçlük’te bir olan Allah’ın aklamasıyla sonsuz yaşamın sahipleridirler. Artık her can, şükür ilahileri söylemeli, yürekten hamt etmelidir. Kim Allah’ın adını bilinçli ve güven dolu olarak dudağına alırsa, Tanrı onu yüceltir, hoşnut eder.

Allah’ı tanımayan, inkâr eden, ya da sihir, büyü gibi karanlık güçlerin yükünü taşıyan kişi Haberci Pavlus’un sözlerini düşünsün: “...Rabb’e yakaran herkes kurtulacaktır.” (Elçilerin İşleri, 2:21) İsa’nın adında, bizzat Allah ile konuşabiliriz. O mutlaka cevap verir. Allah’a yaklaş, O da sana yaklaşacaktır. Babamız Allah’ın adı, sınırsız bereketlerini bizim için hazır tutuyor. İsa adı cehennemi titretiyor; çünkü O, günah, ölüm ve Şeytan’ın galibidir. Bize yaşam, sevgi ve kudreti duyurarak Kutsal Ruh, Tanrı Oğlu’nun adını onurlandırıyor. O bize, bundan başka, güven, saflık, sevinç ve esenlik armağan ediyor. Üçlük’te bir olan Allah’ın adı güneşin sayısız ışın yollayışı misali, “kendininkilere” nimetini, lütfunu bağışlıyor.


05.12 - İman Tanıklığı

An gelir, susmak imkânsızdır. Allah’ın her insanı kurtarmak istediğini bilen kişi, Kurtuluşu bencilce kendine saklayabilir mi? İsa, apaçık Müjde’yi yayma buyruğunu verdi. Diğerlerine Sonsuz Kurtuluşu sunmak yalnızca bizim özlemimiz, içimizdeki manevi bir ihtiyaç değildir. Köy köy, kent kent, ülke ülke dolaşıp kendi adına tanıklık yapmamızı bize, bizzat Rab buyuruyor. İsa Mesih’in zaferi her yerde bilinmeli, duyulmalıdır. Petrus, “...Sizdeki ümidin nedenini soran herkese uygun bir yanıt vermeye her zaman hazır olun.” diyor. (I. Petrus, 3:15) İsa da şöyle buyurur: “İnsanların önünde beni açıkça kabul eden herkesi, ben de göklerde olan Babam’ın önünde açıkça kabul edeceğim. İnsanların önünde beni inkâr edeni, ben de göklerde olan Babam’ın önünde inkâr edeceğim.” (Matta, 10:32-33)

Allah düşmanlarının saldırıları altında bitkin düşen Pavlus’a Rab rüyada konuştu: “Korkma, konuş! Susma! Ben seninle beraberim; hiç kimse sana dokunmayacak, kötülük yapmayacak. Çünkü bu kentte benim halkım çoktur.” Rab, göreve atadığı habercisine şu talimatı da verdi. “Seni, ulusların gözlerini açmak, onları karanlıktan ışığa, Şeytan’ın hükümranlığından Allah’a döndürmek için gönderiyorum. Öyle ki, bana iman ederek günahlarının affına kavuşsunlar ve kutsal kılınanların arasında yer alsınlar.” (Elçilerin İşleri, 18:9-10; 26:17-18)

Korkudan yürekleri titreyen ürkek öğrencilerine Fısıh Bayramı akşamı İsa şöyle seslenmişti: “...Baba beni gönderdiği gibi, ben de sizi gönderiyorum... Kutsal Ruh’u alın!... Kimin günahlarını bağışlarsanız, bağışlanmış olur; kimin günahlarını bağışlamazsanız, bağışlanmamış kalır.” (Yuhanna, 20:21-23)


05.13 - Rabb’in Adında Davranmak

Rab, sözü vasıtasıyla bize konuştuğunda, O’na dua ve hamt ederek cevap verir, adını dostun-düşmanın önünde açıkça itiraf edersek, bu adın içerdiği olağanüstü yetkinin sahipleri oluruz. Elçiler, İsa’nın adında hastaları iyileştirdiler, ölüleri diriltip cinleri kovdular. İsa’nın kendisi, azgın fırtınaları dindirdi, birkaç ekmekle binlerce insanı doyurdu, günahları affetti, yaşam bağışladı. “...Babam hâlâ çalışmaktadır, ben de çalışıyorum” dedi. (Yuhanna, 5:17) Evet, İsa’nın adında yalnızca konuşulmaz, çalışılır da. Yüreğine Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un yerleştiği insanın aracılığıyla Allah mucizeler gerçekleştirir.

Diri Rabb’e tanıklıkta bulunup O’nun adında davranmak, köklü ve kutsal bir yaşam dönüşümüne dayanır. Aynı ağızla sürekli hem lânet edip hem de Allah’ı övmek mümkün değildir. Kutsal Ruh bizi kutsal bir yaşama girmeye zorlar, kendisi bizzat kutsal olduğu için bizi kutsamak ister. Baba adının kutsanmasını istememizi, İsa boş yere Rabb’in Duası’nın ilk dileği kılmadı. Yaşantımız Allah’ın gücünü yansıtmıyorsa, duamız yalandan ibaret demektir, tanıklılığımız inanılırlığını yitirir.

Çoğu kez, gerçi istemeden, günah işliyoruz; ama Allah önünde ettiğimiz tövbelerle pişmanlığımızı dile getiriyoruz. Günahlarımız, yanlışlarımız ve ihmallerimiz O’nun katında “önemsiz” değil. “Böyle olduğumuz” için kederliyiz, çaresiziz; ama Kutsal Ruh bizi ayağa kaldırıp teselli ediyor. İsa’nın kanı bizi arıtıyor, Baba’nın sözü, bize iman cesareti bağışlıyor. Üçlük’te bir olan Allah’ın adında yaşıyor, O’nun sabır, sevgi ve rahmetiyle kutsanıyoruz.

Allah’ın adını tanıyor muyuz? O, dilimizde, gönlümüzde midir? Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adını saygı ve sevgiyle kullanmak, dudağımıza almak istiyoruz. Diri Rab, adını kötüye kullanmaktan bizi koruyacak, bize kendisini gerçek anlamda onurlandırmanın yolunu gösterecektir.

www.Waters-of-Life.net

Page last modified on March 12, 2014, at 09:11 AM | powered by PmWiki (pmwiki-2.3.3)