Waters of Life

Biblical Studies in Multiple Languages

Search in "Turkish":
Home -- Turkish -- Acts - 069 (Founding of the Church at Lystra)
This page in: -- Albanian -- Arabic -- Armenian -- Azeri -- Bulgarian -- Cebuano -- Chinese -- English -- French -- Georgian -- Greek -- Hausa -- Igbo -- Indonesian -- Portuguese -- Russian -- Serbian -- Somali -- Spanish -- Tamil -- Telugu -- TURKISH -- Urdu? -- Uzbek -- Yiddish -- Yoruba

Previous Lesson -- Next Lesson

Elçilerin İşleri - MESİH'in Zafer Alayı!
Studies in the Acts of the Apostles
Bölüm 2 - Diğer Uluslara Verilen Vaazların Raporları Ve Antakya'dan Roma'ya Kadar Kurulan Kiliseler - Kutsal Ruh Tarafından Görevlendirilen Elçi Pavlus'un Hizmeti (Elçilerin İşleri 13 - 28)
A - İlk Müjdeleme Yolculuğu (Elçilerin İşleri 13:1 - 14:28)

5. Listra’daki Kilisenin Kuruluşu (Elçilerin İşleri 14:8-20)


Elçilerin İşleri 14:8-18
Listra’da, ayakları tutmayan bir adam vardı. Doğuştan kötürümdü, hiç yürüyemiyordu. Pavlus’un söylediklerini dinledi. Onu dikkatle süzen Pavlus, iyileştirilebileceğine imanı olduğunu görerek yüksek sesle ona, “Kalk, ayaklarının üzerinde dur!” dedi. Adam yerinden fırlayıp yürümeye başladı. Pavlus’un ne yaptığını gören halk Likaonya dilinde, “Tanrılar insan kılığına girip yanımıza inmiş!” diye haykırdı. Barnaba’ya Zeus, Pavlus’a da konuşmada öncülük ettiği için Hermes adını taktılar. Kentin hemen dışında bulunan Zeus Tapınağı’nın kâhini kent kapılarına boğalar ve çelenkler getirdi, halkla birlikte elçilere sunmak istedi. Ne var ki elçiler, Barnaba’yla Pavlus, bunu duyunca giysilerini yırtıp kalabalığın içine daldılar. “Efendiler, neden böyle şeyler yapıyorsunuz?” diye bağırdılar. “Biz sizin gibi insanız, aynı yaradılışa sahibiz. Size müjde getiriyoruz. Sizi bu boş şeylerden vazgeçmeye, yeri, göğü, denizi ve bunların içindekilerin hepsini yaratan, yaşayan Tanrı’ya dönmeye çağırıyoruz. Geçmiş çağlarda Tanrı, bütün ulusların kendi yollarından gitmelerine izin verdi. Yine de kendini tanıksız bırakmadı. Size iyilik ediyor. Gökten yağmur yağdırıyor, çeşitli ürünleriyle mevsimleri düzenliyor, sizi yiyecekle doyurup yüreklerinizi sevinçle dolduruyor.” Bu sözlerle bile halkın kendilerine kurban sunmasını güçlükle engelleyebildiler.

Konya’nın 30 kilometre güneydoğusunda bir şehir olan Listra’da mucizevî bir iyileşme olmuştu. İsa, Elçi Pavlus’un ağzından çıkan sözlerle bir kötürümü iyileştirmişti. Bu olaydan birkaç yıl sonra Petrus da, İsa Mesih’in adıyla annesinin rahmindeyken felç geçiren bir adamı, tapınağın kapısında iyileştirmişti. Bu iyileştirme, tapınağın bahçesinde büyük bir kalabalığın toplanmasına neden olmuş, Petrus da burada etkili bir vaaz vermişti. Sonunda da Petrus Yahudiler’in yüksek mahkemesinde duruşmaya çıkarılmıştı.

Pavlus’un Listra’da başına gelen de aynı şeydi. Elçi kalabalığa vaaz verirken, kendisini dinleyen ve tüm hayatı boyunca kötürüm olan bir adamı gözlemlemişti. Bu zavallı adam konuşmacıyı anlamış ve Mesih’in gücüne inanmıştı. Pavlus’la göz göze geldiklerinde, elçi Tanrı’nın isteğini anlamıştı. Direk olarak ona bakmış ve ona hemen ayağa kalkıp yürümesini emretmişti. Mesih’in gücü elçi Pavlus’un sözleri doğrultusunda, İsa’nın adını telaffuz etmeden, Petrus’un yaptığı gibi kötürümün elinden tutmadan çalışmıştı. Hasta adam Müjde’yi duymuş ve kurtuluşa inanmıştı. İmanı onu kurtarmıştı.

Listra putperest bir şehirdi. Orada yaşayan insanların tüm diğer insanlar gibi suçlu olduklarından, kutsal, diri ve tek olan Tanrı’dan haberleri yoktu. Bu putperest kişiler birçok tanrıya ve ruha inanırdı. Tanrılarının da ete kemiğe bürünüp kendi aralarında gezmesi ihtimaline inanırlardı. Ayrıca birçok ünlü kahramana ve kişiye de tapmaya hazırdılar.

Kalabalıklar Pavlus ve Barnaba’nın kötürüm bir adamı iyileş-tirdiklerini duyup gördüklerinde, tanrılarının kendi şehirlerini ziyaret ettiklerini sanmışlardı. Barnaba’ya Zeus ismini vermişlerdi, çünkü o, babacan, nazik ve sağgörülü bir ruha sahipti. Pavlus’u ise Hermes’e, tanrıların elçisine, faaliyetleriyle, konuşmasıyla ve dinamik hareketleriyle kendini belli eden tanrıya benzetmişlerdi. Şehrin hemen dışında bulunan Zeus Tapınağı’nın kâhini ise bunu bir işaret olarak algılayıp görevini yapma zamanının geldiğini düşünmüştü. Telaşlı bir şekilde çiçeklerle süslenmiş iki kocaman boğa getirmiş, onları elçilere sunmak istemişti. Kâhin tanrıların onu-runa düzenlenecek olan sevinç ziyafetine katılmaları için çok sayıda kişiye haber vermişti. Bu tür ziyafetler tapınaklarda zinayla, sarhoşlukla, âlemlerle kendini gösterirdi. Böyle yaparak, tüm enerjilerini zevk ve ahlaksızlık için harcayarak tanrılarını kutsadıklarını ve onurlandırdıklarını düşünürlerdi.

Pavlus ve Barnaba da kalabalığın kendi lehçelerindeki bağrışlarını hemen anlayamamışlardı. Onlara büyük saygı ve hürmet duyan kalabalıklarla aralarında mesafe vardı. İki elçi, kalabalığın ne yapmak üzere olduğunu anladıklarında tiksinmiş ve telaşlanmışlardı. Kalabalığın ortasına koşarak giysilerini parçaladılar ve bu şekilde öfkelerini ve Mesih için olan gayretlerini ifade ettiler. Pavlus yüksek bir kayaya tırmanıp şöyle haykırdı: “Durun! Yanlış yapıyorsunuz! Biz tanrı falan değiliz, sizler gibi etten kemikten insanız! Siz kendinizi kandırdınız. Zeus ve Hermes gelmedi. Çünkü onlar hayalden başka bir şey değildir. Sizin taptığınız o tanrıların hepsi birer hayal, hayatsız, yararsız, mantıksız, güçsüz putlar.”

“Biz burada size tek, kutsal ve doğru Tanrı’yı anlatmak için bulunuyoruz. O cenneti, dünyayı ve bunların içindeki her şeyi yaratmıştır. Sizleri bile! Biz hepimiz Tanrı’nın yaratıklarıyız. Ama o kimseyi kendi isteğine uymaya zorlamaz, hatta O’na karşı çıkanları kendi hallerine bırakır. İnsanların bencilliklerine rağmen Rab onlarla ilişkilerine devam eder. O sadece kendine itaat edenleri değil, itaat etmeyenleri de sever. Onlara da yağmur, güneş ışığı, sıcak, soğuk ve hasat zamanı mahsül verir. İhtiyaçlarımızı karşılayan, bize sevinç veren Rab’dir. Ne Hermes, ne Zeus, ne de başka bir hayal ürünü…” İki elçi bu şekilde kalabalıklara konuşup çok gayret sarf ederek kurban sunulmasını önlediler. Kâhin kızmıştı ve kalabalıklar da eğer kurban sunulsaydı yaşayacak olacakları zevkleri düşünerek sinirli bir şekilde evlerine döndüler. Sanki üstlerine cennetten bir yıldırım düşmüş gibiydi. Tüm şehir iki elçiden ve onların tek Tanrı hakkında verdikleri garip vaazdan bahsediyordu.

Soru 69: Neden Pavlus tüm tanrılara hayal ürünü demişti?

www.Waters-of-Life.net

Page last modified on September 28, 2012, at 11:02 AM | powered by PmWiki (pmwiki-2.3.3)